Ben oldum olası deniz-doğa aşığıydım. Bu yüzden de herşeyimi doğal ortamlarda,doğal güzelliklerle yapmayı tercih ettim. Evlendik,düğünümüzü deniz kenarında yaptık, kumlara ayaklarımızı gömerek dans ettik, doğanın gücüyle kendi düğünümüzde, enerjimize enerji kattık.Düğünde pırlanta taşlar, mücevherler yerine, Deniz Teyzeciğimizin bizim için yaptığı deniz kabuklu kolyeleri taktık. Kuaföre gittiğimde "Nasıl bir topuz yapalım?" diye sordu Polat Bey, "Sakın!" dedim "Topuz istemiyorum. En doğal su dalgalarından yap bana!". Bu dalgalı, doğal saçlara, Selenciğimin harika yeteneğiyle hazırladığı çiçek tacını taktım, taşlı prenses taçları yerine. Fotoğraflarımızı bir stüdyoda değil de, ya da kapalı herhangi bir çekim mekanına tıkılmadan, kumlarda koşarken, denize ayaklarımızı sokarken, dalgalar bizi ıslatırken çekildik, en doğal halimizle. Ne yalan söyleyeyim, hayatımdaki en keyifli anlardan biriydi.
Günler,haftalar,aylar,yıllar geçti ve seni beklemeye başladık canım kızım. Hayatımızın en heyecan verici kısmı geldi. Babanla birbirimizi o kadar çok seviyordukk ki, artık bizden bir can, bir melek olsun istedik hayatımızda. Gözlerine baktıkça; bizi, aşkımızı,sevgimizi anlatsın diye...
Tabii ki sen meleğim, hayatımızın en değerli varlığı, senin adın, anlamını "doğa"dan almış bir "aşk" adı olmalıydı. Bir sürü isim kovaladık. Aslında babanın bir rüyası vardı: "Flora". Seneler önce rüyasında Flora adında bir kızımız olduğunu görmüştü ve bu rüyadan beş sene sonra bunu gerçekleştirmek çok anlamlı olacaktı. Tam da aklımdaki gibi doğayla alakalı harika bir isimdi: "Flora" . Mitolojideki anlamı da çok güzeldi; "bitki tanrıçası" Harikulade! Fakat gel gör ki, kime söylesek, ilk akıllarına gelen tıptaki kullanımıydı. Bu da bizi oldukça üzdü tabii. Uzun süren git gellerden sonra en son otuzbir hafta üç günlük hamileyken Fatih Bey'e (Bize ayda bir senden haberler veren doktorumuza) kontrole gittiğimde, onunla paylaştım bu fikrimizi. "Sakın yapmayın" dedi, "Olur da çocuk tıp okursa hem okul hem meslek hayatını mahvedersiniz, çok dalga geçerler." dedi ve o saniye benim için "Flora" ismi tarihe gömüldü. Kızımın benim yüzümden üzülmesini asla istemezdim, dayanamazdım buna. O an direkt "Defne"ye yöneldim. Çünkü Defne tam istediğim gibiydi. Doğadan bir güzellik ve aşkı ifade ediyordu:
DAPHNE: Nehir tanrısı Peneus'un kızı. Özgürlüğüne düşkün, tam bir doğa hayranı. Ormanlarda dolaşıp, hayvanlarla kovalamaca oynayan, kokusu bütün canlıların başını döndüren upuzun saçları, güzelliğiyle tüm tanrıçaları kıskandıran, Apollon'u aşkından deliye döndüren su perisi "DAPHNE" .
İşte tam benim kızım bu. Bundan daha güzel bir isim olamazdı. Defne ağacının yaprakları gerçekten çok hoş kokar, en güzeli de tüm yaprakları yaz-kış, tüm olumsuz hava şartlarına rağmen yemyeşil kalan nadir bitkilerdendir. Benim kızım da aynı adı gibi, güzel ve hayatı boyunca tüm zorluklara göğüs gerebilen, ayakları sapasağlam yere basan, tek başına, dimdik ayakta durabilen biri olacaktı. Adını en güzel haliyle taşıyacaktı. Dolayısıyla "Defne"den başka bir isim düşünülemezdi.
Pek tabii ki bu isim bizden de bir parça taşımalıydı. Babanla ilk tanıştığımızda, hep başının etini yerdim, " Beyoğlu'na gidelim, yine gidelim, hep gidelim" diye. Zavallı baban da beni kırmazdı ama ikimiz de Anadolu yakasında otururken neden sürekli Beyoğlu'na giderdik bir türlü anlam veremezdi.
Tam bir İstanbul aşığı olan annen için, Beyoğlu tam bir "aşk pasajıydı". Tüm ergenliğini Yalova ve Bursa'da, kitaplardaki, Beyoğlu'ndaki nam'ı değer "Pera"daki aşk hikayelerini okuyarak geçirirdi annen. Bir yandan özgürlüğün, bireyselliğin, keyfin, sonsuzluğun mekanı İstanbul sevdası, bir yandan Pera'nın büyüleyici aşk hikayeleri benim hayallerimi süslüyordu. Söz vermiştim kendime: Günün birinde Pera'da sonsuz aşkı yaşayacaktım. Zaman çabucak geçti ve ben üniversiteyi bitirir bitirmez, hayallerimi gerçekleştirmek üzere İstanbul'da bir iş bulup hemen taşındım. Birinci adım tamamdı. Artık kendi ayaklarımın üzerindeydim ve hayalimdeki şehirde yaşıyordum. İnanılmaz güzel bir sene geçirdikten sonra hayat bana güzel yüzünü göstermeye devam etti ve babanla tanıştım. İlk defa, tanıştığım biri için çok kuvvetli duygular hissetmiştim. Daha ilk görüşmemizde içimden bir ses: " İşte bu o: Pera'daki aşk!" demişti. Kısa süre içinde çok güzel bir ilişki oturtmuştuk ve tabii ki ben duygularımdan emin olduğum için "Pera'da aşk zamanı" gelmişti. Bu yüzden hemen her haftasonumuzu Beyoğlu'nda geçirmeye başladık. Her Beyoğlu'na gidişimizde benim için tüm ışıklar sönüyor, tek bir ışık bizim üzerimizde parıldıyor, o koca kalabalık yok oluyor, biz ve duygularımız devleşiyorduk. Bu yüzden de Pera benim için bir aşk pasajıydı. Gökyüzündeki yıldızların bir bir üzerimize yağdığı, bizi sarıp sarmaladığı,en özel duyguların paylaşıldığı aşk pasajı...
Bu arada bunu senin sayende ilk kez anlatıyorum meleğim. Baban da, başlardaki Pera sevdamın esas sebebini ilk kez, bu yazıyı okuyunca öğrenecek:) Ben bile unutmuşum, yazmaya başlayınca bir anda parmaklarımdan dökülüverdi bu hikaye. Bak gör işte ne kadar güzel duyguları yeniden canlandırdın canım kızım benim. Esasında bu Pera ismi internette isim araştırırken başka bir isimle karıştırmam sonun çıkmıştı ortaya: Lara isminin anlamını Pera'yla karıştırmışım.Aklımda hep "Pera" vardı, sadece mitolojide bir anlam bulmaya çalışıyordum: Peri gibi olcak benim kızım adının da anlamı peri olsun diye tutturdum. İnsan psikolojiisi işte: Kendi istediğim ismi, yine kendi istediğim anlamla birleştirdim. Soran herkese "Pera mitolojide peri demek" diyordum büyük bir keyifle. Bizim masalımıza doğan bir masal kahramanı yaratmaya çalışıyordum. Sonra babişin "emin misin öyle olduğundan?" diye sorduğunda defalarca karşılığını bulmak için uğraştım internette. Çok iddialaştım çünkü babanla, doğru olduğuna dair. Kesinlikle bulup göstermeliydim anlamını. Ama, pek tabii ki benim uydurmam olduğu için hiçbir sonuca varamadım. Yine de hala içimde bu isme karşı konulmaz bir istek vardı. Tutturdum Defne Pera olacak diye, öyle de oldu:) Sonra da sana sebebini açıklarken çıkıverdi esas sebebi ortaya...
İşte bu yüzden benim güzel Pera'm, hem babana olan aşkımı, hem benim gençliğimi anlatsın, bu kadar anlamlı olsun diye "Pera" sın.
Hayatımıza; "BİZ" e dair herşey adında saklı olsun diye;
Özgür ruhlu, güzeller güzeli Defne'm, aşk pasajım Pera'msın...
Annişin Niloş
Şuan bu yazıyı ağlayarak okudum, sanki ben yazmışım gibi.. Düşündüğüm herşey, aklımdan geçen en ufak bir ayrıntı bile var.. Bende illa mitolojik bir isim olsun diye kafa yorduktan sonra birdenbire Defne dedim Defne olacak kızımın adı..3 aydır bunun hayaliyle yaşarken 1 hafta önce birden Pera dedim evet Pera olmalıydı.. Tabi bu ay da hamile kalamadığımdan yine erteledim hayalimi.. Şimdi Pera yazdığımda Defne Pera'yı görünce hadi canım dedim okumaya başladığımda yaşlar süzüldü beni izleyen birisi beni anlatıyormuş gibi.. Defne Pera'ya hayatı boyunca mutluluk diliyorum ve sizlere de..Darısı başıma diyerek :)
YanıtlaSil