24 Ağustos 2014 Pazar

İsim analizi

Geçenlerde televizyonda bir programda isim analizi yapıyorlardı merak ettim ve hemen internetten ben de araştırdım. Bak bebeğim senin isminin harf harf anilizi böyle çıktı:

D: Üstün gücü temsil eder, hırslı ve zorluklara direnen kişiliği ifade eder.
E: Üzüntü ve sevinci bir arada yaşar.
F: Sakinliği temsil eder, uysal ve güvenilir kişiliğin işaretçisidir.
N: Üstün güçlere sahip, sağduyulu.
E: Üzüntü ve sevinci bir arada yaşar.

P: Kendinden emin kişilik, girdiği ortamda kendine güvenli tavırlarıyla dikkat çekerler.
E: Üzüntü ve sevinci bir arada yaşar.
R: Tereddütlü kişilik, karar vermede zorlanır.
A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti çok yüksek kişiliği temsil eder.

                                                                                      ANNİŞİN NİLOŞ


NEDEN "DEFNE PERA" ?

            Ben oldum olası deniz-doğa aşığıydım. Bu yüzden de herşeyimi doğal ortamlarda,doğal güzelliklerle yapmayı tercih ettim. Evlendik,düğünümüzü deniz kenarında yaptık, kumlara ayaklarımızı gömerek dans ettik, doğanın gücüyle kendi düğünümüzde, enerjimize enerji kattık.Düğünde pırlanta taşlar, mücevherler yerine, Deniz Teyzeciğimizin bizim için yaptığı deniz kabuklu kolyeleri taktık. Kuaföre gittiğimde "Nasıl bir topuz yapalım?" diye sordu Polat Bey, "Sakın!" dedim "Topuz istemiyorum. En doğal su dalgalarından yap bana!". Bu dalgalı, doğal saçlara, Selenciğimin harika yeteneğiyle hazırladığı çiçek tacını taktım, taşlı prenses taçları yerine. Fotoğraflarımızı bir stüdyoda değil de, ya da kapalı herhangi bir çekim mekanına tıkılmadan, kumlarda koşarken, denize ayaklarımızı sokarken, dalgalar bizi ıslatırken çekildik, en doğal halimizle. Ne yalan söyleyeyim, hayatımdaki en keyifli anlardan biriydi. 

             Günler,haftalar,aylar,yıllar geçti ve seni beklemeye başladık canım kızım. Hayatımızın en heyecan verici kısmı geldi. Babanla birbirimizi o kadar çok seviyordukk ki, artık bizden bir can, bir melek olsun istedik hayatımızda. Gözlerine baktıkça; bizi, aşkımızı,sevgimizi anlatsın diye... 

             Tabii ki sen meleğim, hayatımızın en değerli varlığı, senin adın, anlamını "doğa"dan almış bir  "aşk" adı olmalıydı. Bir sürü isim kovaladık. Aslında babanın bir rüyası vardı: "Flora". Seneler önce rüyasında Flora adında bir kızımız olduğunu görmüştü ve bu rüyadan beş sene sonra bunu gerçekleştirmek çok anlamlı olacaktı. Tam da aklımdaki gibi doğayla alakalı harika bir isimdi: "Flora" . Mitolojideki anlamı da çok güzeldi; "bitki tanrıçası" Harikulade! Fakat gel gör ki, kime söylesek, ilk akıllarına gelen tıptaki kullanımıydı. Bu da bizi oldukça üzdü tabii. Uzun süren git gellerden sonra en son otuzbir hafta üç günlük hamileyken Fatih Bey'e (Bize ayda bir senden haberler veren doktorumuza) kontrole gittiğimde, onunla paylaştım bu fikrimizi. "Sakın yapmayın" dedi, "Olur da çocuk tıp okursa hem okul hem meslek hayatını mahvedersiniz, çok dalga geçerler." dedi ve o saniye benim için "Flora" ismi tarihe gömüldü. Kızımın benim yüzümden üzülmesini asla istemezdim, dayanamazdım buna. O an direkt "Defne"ye yöneldim. Çünkü Defne tam istediğim gibiydi. Doğadan bir güzellik ve aşkı ifade ediyordu: 

              DAPHNE: Nehir tanrısı Peneus'un kızı. Özgürlüğüne düşkün, tam bir doğa hayranı. Ormanlarda dolaşıp, hayvanlarla kovalamaca oynayan, kokusu bütün canlıların başını döndüren upuzun saçları, güzelliğiyle tüm tanrıçaları kıskandıran, Apollon'u aşkından deliye döndüren su perisi "DAPHNE" . 

             İşte tam benim kızım bu. Bundan daha güzel bir isim olamazdı. Defne ağacının yaprakları gerçekten çok hoş kokar, en güzeli de tüm yaprakları yaz-kış, tüm olumsuz hava şartlarına rağmen yemyeşil kalan nadir bitkilerdendir. Benim kızım da aynı adı gibi,  güzel ve hayatı boyunca tüm zorluklara göğüs gerebilen, ayakları sapasağlam yere basan, tek başına, dimdik ayakta durabilen biri olacaktı. Adını en güzel haliyle taşıyacaktı. Dolayısıyla "Defne"den başka bir isim düşünülemezdi. 

            Pek tabii ki bu isim bizden de bir parça taşımalıydı. Babanla ilk tanıştığımızda, hep başının etini yerdim, " Beyoğlu'na gidelim, yine gidelim, hep gidelim" diye. Zavallı baban da beni kırmazdı ama ikimiz de Anadolu yakasında otururken neden sürekli Beyoğlu'na giderdik bir türlü anlam veremezdi. 
            
           Tam bir İstanbul aşığı olan annen için, Beyoğlu tam bir "aşk pasajıydı". Tüm ergenliğini Yalova ve Bursa'da, kitaplardaki, Beyoğlu'ndaki nam'ı değer "Pera"daki aşk hikayelerini okuyarak geçirirdi annen. Bir yandan özgürlüğün, bireyselliğin, keyfin, sonsuzluğun mekanı İstanbul sevdası, bir yandan Pera'nın büyüleyici aşk hikayeleri benim hayallerimi süslüyordu. Söz vermiştim kendime: Günün birinde Pera'da sonsuz aşkı yaşayacaktım. Zaman çabucak geçti ve ben üniversiteyi bitirir bitirmez, hayallerimi gerçekleştirmek üzere İstanbul'da bir iş bulup hemen taşındım. Birinci adım tamamdı. Artık kendi ayaklarımın üzerindeydim ve hayalimdeki şehirde yaşıyordum. İnanılmaz güzel bir sene geçirdikten sonra hayat bana güzel yüzünü göstermeye devam etti ve babanla tanıştım. İlk defa, tanıştığım biri için çok kuvvetli duygular hissetmiştim. Daha ilk görüşmemizde içimden bir ses: " İşte bu o: Pera'daki aşk!" demişti. Kısa süre içinde çok güzel bir ilişki oturtmuştuk ve tabii ki ben duygularımdan emin olduğum için "Pera'da aşk zamanı" gelmişti. Bu yüzden hemen her haftasonumuzu Beyoğlu'nda geçirmeye başladık. Her Beyoğlu'na gidişimizde benim için tüm ışıklar sönüyor, tek bir ışık bizim üzerimizde parıldıyor, o koca kalabalık yok oluyor, biz ve duygularımız devleşiyorduk. Bu yüzden de Pera benim için bir aşk pasajıydı. Gökyüzündeki yıldızların bir bir üzerimize yağdığı, bizi sarıp sarmaladığı,en özel duyguların paylaşıldığı aşk pasajı...

            Bu arada bunu senin sayende ilk kez anlatıyorum meleğim. Baban da, başlardaki Pera sevdamın esas sebebini ilk kez, bu yazıyı okuyunca öğrenecek:) Ben bile unutmuşum, yazmaya başlayınca  bir anda parmaklarımdan dökülüverdi bu hikaye. Bak gör işte ne kadar güzel duyguları yeniden canlandırdın canım kızım benim. Esasında bu Pera ismi internette isim araştırırken başka bir isimle karıştırmam sonun çıkmıştı ortaya: Lara isminin anlamını Pera'yla karıştırmışım.Aklımda hep "Pera" vardı, sadece mitolojide bir anlam bulmaya çalışıyordum: Peri gibi olcak benim kızım adının da anlamı peri olsun diye tutturdum. İnsan psikolojiisi işte: Kendi istediğim ismi, yine kendi istediğim anlamla birleştirdim. Soran herkese "Pera mitolojide peri demek" diyordum büyük bir keyifle. Bizim masalımıza doğan bir masal kahramanı yaratmaya çalışıyordum. Sonra babişin "emin misin öyle olduğundan?" diye sorduğunda  defalarca karşılığını bulmak için uğraştım internette. Çok iddialaştım çünkü babanla, doğru olduğuna dair. Kesinlikle bulup göstermeliydim anlamını. Ama, pek tabii ki benim uydurmam olduğu için hiçbir sonuca varamadım. Yine de hala içimde bu isme karşı konulmaz bir istek vardı. Tutturdum Defne Pera olacak diye, öyle de oldu:)  Sonra da sana sebebini açıklarken çıkıverdi esas sebebi ortaya...
             İşte bu yüzden benim güzel Pera'm, hem babana olan aşkımı, hem benim gençliğimi anlatsın, bu kadar anlamlı olsun diye "Pera" sın. 

             Hayatımıza; "BİZ" e dair herşey adında saklı olsun diye;

             Özgür ruhlu, güzeller güzeli Defne'm, aşk pasajım Pera'msın...

                                                                                   Annişin Niloş

          
     




19 Ağustos 2014 Salı

Defne Pera'cığımıza Babaannesinden Mesaj Var :)

Ben Binnur Yücel Pınar..Canım, biricik torununum, prensesim Defne PERA Pınar'ın babaannesi... Bu babaanne lafına biran evvel alışmam lazım prensesim..Ne gariptir ki babacığını beklerken duyduğum heyecanın , çoskunun, sevincin ,mutluluğun aynısını sende de hissediyorum... Seni görmeden, tanımadan, kucağıma almadan nasıl da seviyorum seni prensesim... Hissettiklerim aynı ama artık anne değil babaanne olmanın mutluluğunu yaşıyorum sayende.. Evet canım benim; su gibi geçti yıllar derler ya... Evet aynen öyle... Su gibi geçti yıllar... Babacığını kucağıma aldığımda tarifi imkansız bir mutluluk duymuştum... Ve herzaman babacığınla gurur duydum çok ama çok iyi bir evlat oldu..Şimdi de onun mükemmel bir baba olacağından eminim... Canım oğlum Berk'im anneciğinle evlendiklerinle çok mutlu oldum..Bana bir kız evlat getirmişti.. Anneciğini ilk günden itibaren çok sevdim, tabii bu sevgi yıllar geçtikçe katmerleşti ve kız evladı özlemimi onunla giderebilme şansına sahip oldum.. Ve sen çok şanslısın birtanem... Herşeyden evvel istenen bir bebek ve üstelik bir aşk evliliğinin meyvesi olacaksın... Mükemmel bir Anne-Baba 'ya sahip olmak ne büyük mutluluktur... Senin gelişin ailemizin mutluluğunu kat be kat arttıracak güzel prensesim... Artık gün sayıyoruz...En geç bir hafta sonra sana kavuşacağız inşallah nurtanem..Seni sağlıklı bir şekilde kucağımıza alacağımız günü iple değil urganla çekiyoruz..:)) Heyecanım sonsuz birtanem... Ve sık sık rüyalarıma giriyorsun Babaannesinin meleği...Seni çook seviyorum prensesim...

Babaannen Binnurina :)

14 Ağustos 2014 Perşembe

İLK KALP ATIŞIN, GÖZ YAŞLARI VE SONSUZ MUTLULUK...

Kızım!!! Senin ilk kalp atışlarını duyduğumuzda hissettiğimiz mutluluğu, huzuru, saadeti anlatacak kelime yok. Sadece videosu var. O hızlı hızlı atan kalbinin sesi bana ve annişine dünyaları verdi. Hayatımda duyduğum en melodik en huzurlu en güzel en semfonik müzik ve ritimdi...Bu bize ilk merhabandı. Ne yalan söyleyeyim göz yaşlarıma mani olamadım.. Mani olmak da istemedim zaten. Çok tarifsiz bir hissiyattı. İnşallah günün birinde sen de bu tarifsiz hissi yaşar ve daha somut anlarsın anlatmaya çalıştığımı... Gel kendini dinle...



Baban Berk :)

HAMİLELİK SÜRECİMİN BAŞLARI VE CİNSİYETİN BELİRLENDİĞİ O GÜN!!!

Hamile olduğumu ilk öğrendiğimizde daha 3,5 haftalıktın ve ben 53,300 kg.dum.

8.hafta : 54 kg
12.hafta : 55 kg
17. hafta : 57,9 kg....

Ve şuan (bu yazı yazıldığında, bloga aktarıldığında değil) 18. haftadayım. İlk defa bu akşam (20 Mart 2014) tesadüfen hareket ettiğini fark ettim. Ayna karşsısında karnımda seni izlerken bir anda sol taraf içine girip çıktı :)  İlk kez senin varlığının hareketiydi bu. Çok heyecanlandım. Tabii bu başka birşey de olabilir, asklında şu anda bu denli hareketi dışarı gösterecek kadar büyük değilsin. (ay ay ultrason fotoğraflarını da yükleyeceğim) Canım benim, meleğim, daha 11 cm, 203 gramsın!!!! Kıyamam sana, miniminnacıksın... Ama ben artık seni görebilmek için o kadar heyecanlanıyorum ki, belki o bir gaz hareketiydi ama ben sana yormak istedim...

Hadi artık hareket et de, hissedeyim seni. Seni görebilmek için aylık doktor kontrolümü beklemek zorundaydık ama o 1 ay, yani 4 hafta geçmek bilmiyor, günler haftalar uzadıkça uzuyor. Bu yüzden de artık hareketlerini de hissetmek istiyorum ki, sonraki doktor kontrolünde ultrason ekranında seni görene kadar beni idare etsin :)

Bu arada 15 Mart 2014 Cumartesi günü, 17 hafta 4 günlük hamileyken senin cinsiyetini öğrendik meleğim... Ne kadar heyecanlandık bilemezsin. Kız da olsan erkek de olsan bizim canımız, çiğerimizdin ama .ok merak ediyorduk. Ayrıca bir grup arkadaşımızla iddiaya girmişti senin için kız mı erkek mi diye. Bu iddiayı sonlandırmak lazımdı. Doktordan çıkarçıkmaz hastahanenin hemen karşısındaki çiçekçiden üzeri "It's a Girl" yazılı bir kurdele alıp göbüşüme sarıp, hemen foto çektirdim babişine... Sevdiklerimize cinsiyetini böyle haber verdik... Bak böyle :)

 



Cinsiyetinin ne olduğu tabii ki önemli değildi. Sonuçta "sen"din, kız da olsan , erkek de... Bizim canımızdın. Ama anneler, babalar hep hissederlermiş ya, ben başından beri biliyordum senin kız olduğunu, tabii babişin de...

Ve bugünden sonra isim maratonu başladı. Babişin zaten anlattığı için bu konuya girmiyeceğim. Ama epey uzun bir süreç oldu bizim için. Sonuçta bizim koyacağımız işimle "sen" ömrünü geçirecektin. Bize kızmamalıydın. Hatta çok beğenmeliydin, ismini taşımalıydın...

Günler, haftalar geçti ve en son (içimizde yine tereddütlerle) Defne Pera olsun dedik. Bu zaman zarfında herkes seni "Defne" diye sevmeye alışmıştı bile. O yüzden değiştirmemeye karar verdik.

İşte bu da küçük Defne Pera'nın o günkü ultrason fotoğrafları...Şirinliğe baaak!!!!!

Annişin Niloş...

     

MELEĞİMİZİN GELİŞİNİ ÖĞRENİRKEN...

Vücudumdaki on günlük değişim sürecinin sonunda, babişinle tahminimizi cevaplandırmak üzere bir gebelik testi alıp, 22 Aralık Pazar sabahı uyguladık. (Bu arada Gizem teyzenin de katkısını burada anlatmak istiyorum: Bendeki değişimlerden bahsederken telefonda, “kızım sen kesin hamilesin, bak Meryem Uzerli’de de aynı sendeki semptomlar olmuş, kız bi test yapmış, hamile çıkmış.(Ek bilgi: Meryem Uzerli sen bu bloğu okurken hala var olacak mı bilmiyorum ama şu anda Muhteşem Yüzyıl dizisinin başrol oyuncusu ve bu aralar doğumdan sonra verdiği kilolarıyla meşhur birisi.) Sen de aynılarını söylüyorsun, bi test yap bence” dedi ve beni harekete geçirdi sağolsun. Eee, kaynak sağlam, Meryem Uzerli’de olduysa kesin bende de aynı durum vardı :) Heyecanla banyo tezgahının üzerinde duran gebelik testine bakarken, aradan geçen bir buçuk dakikalık sürenin bir buçuk saat gibi gelmesi, sabırsızlığımızı arttırıyordu. Veee.... ilk çizgi belirmeye başlarken hemen yanında ikinci çizgi de çıktı. İşte bu! Hamileyim!!! Hayatımızın en heyecanlı anıydı. Babişinle el ele tutuşmuş,heyecanla teste bakarken, çift çizgi gören gözlerim mutluluktan dolu dolu olmuşken babanın gözleriyle birleşince : “Yaşasııınnnn!!! Bebeğimiz geliyor!” diye çığlık atıp birbirimizi kucakladık. Babacığın beni kucağında döndürüp, sevgi sözcüklerine boğarken kalbim yerinden fırlayacak sandım. Tanrım! Yirmi dokuz yaşındaydım ve anne oluyordum. Hala kendini çocuk gibi hisseden birisi için, artık büyüdüğünün simgesiydi kendi canından bir parçanın, başka bir hayatın sorumluluğunu almaya cesaret etmek. Meleğim...senin aramıza katılacağını öğrenir öğrenmez aklımdan ilk geçen şey: “ Çok mutlu, sevgi dolu bir aileye geliyorsun, hoşgeliyorsun bebeğim” di. Ve aynı cümleyi defalarca babişinden de duymak ayrıca mutlu etmişti beni. Evet meleğim; biz birbirini deli gibi seven, ölümüne aşık, inadına birbirine sımsıkı bağlı, her gün işe gittiğinde akşam eve dönene kadar birbirini inanılmaz özleyen bir çiftiz. Ve sen böyle bir aşkın içine doğuyorsun. Bu ailede çok mutlu ve sevgi dolu günler bekliyor seni canım kızım... Annişin Niloş :)

HEYECANLI BEKLEYİŞ...

Meleğim... Bu bloğu seni beklerken neler hissettik, seni ne kadar çok istiyor ve ne büyük heves, heyecan ve mutlulukla bekliyorduk, bu süreçte neler yaptık ve sevdiklerimiz seni nasıl karşıladı,tüm bunları sana, tam da olayların yaşandığı anda, daha duygularımız çok tazeyken anlatmak istediğimiz için yazdık. Eminim, sen bu hikayeleri dinleyerek büyüyeceksin zaten. Biz büyük bir keyifle defalarca anlatacağız, sen belki sürekli aynı hikayeleri dinlemekten sıkılmış olacaksın. Bu bloğun tam da amacı, gerçek anlamda bu durumdan ne kadar keyif alıp, mutluluk duyduğumuzu, kalemimiz yettiğince anlatabilmek. Sen bizden dinlemekten sıkıldığında, bir kez de buradan okuyup, belki de bir nebze de olsa bizi anlayabilmen için. Sadece ve sadece senin için ... 2014 yılında, yirmi dokuz yaşında genç bir kadın... Aşkında ve işinde her daim hırslı, hep bir adım ötesini hedefleyen, hedefini tutturan bir kadın... Hedefin tuttuğunu anlamak için babana bak kızım. İncele onu. Bir kadının isteyebileceği herşey var onda. Keyifli, eğlenceli bir karakter, oturmuş kişilik, aşık, sevgisini her an gösteren, sorumluluk sahibi bir sevda adamı. Sonra zamanla iyi bir aile babası olma özelliği de eklendi bu listeye. Biz babanla bu zamana kadar birlikte birçok güzellik yaşayıp, en muhteşem anları paylaştık. Aynı evi paylaşmak, film izlemek,tatil yapmak, yurtdışına gitmek, road trip yapmak, eğlenmek, evlenmek, gözümüzden yaş gelene dek gülüp kahkaha atmak, için çıkarcasına ağlamak, en sıkıntılı anımızda birbirimize ses, nefes olmak, aşık olmak, sevmek, değer vermek... Tüm bu özel anları paylaştıktan sonra herşey bitti mi? Tabii ki de hayır, aksine hayat yeni başlıyordu. Bu mutluluğumuzun bir kanıtı olmalıydı. Bu anları paylaşarak artıracağımız, canımıza can katacak bir can daha olmalıydı... Biz senelerce babanla ikiyken bir olmayı başardık. Tek yürek olduk. Şimdi de iki yürek birken, üç olmaya gönül verdik. Hadi güzel kızım, sağlıkla, şansınla gel de bitsin bu üç iken, tek yürek olma hasreti...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Hamileliğimizi Duyurmak da Hamile Olmak Kadar Önemlidir Bizim İçin :)

Eeee artık kızımıza hamileydik, henüz cinsiyeti belli değildi. (resmi olarak belli değildi, oysa biz kızımız olacağını biliyorduk) Şimdi bunu sevdiklerimize, dostlarımıza, arkadaşlarımıza aktarmaya gelmişti sıra.
Pek sevgili Gizem Talun (Gizmo) nun yardımlarıyla ve Niloşun dahiyane konsept fikirleriyle ev ortamında foto çekimleri yaptık... (hamileliğin çok başında olduğumuzdan ufak bir hesap hatası ile bebişimizin geliş tarihini Eylül hesaplamıştık, ancak şuan 26 Ağustos görünüyor. Elbette halen kesinleşen birşey yok...Belki Ağustos, belki Eylül.. Belki de bu gece, ya da haftaya..Bilemeyiz : p   )  

İşte o fotolar...




Ve sonra...bu fotoğrafları özenle basıp, kartonların üstlerine yapıştırdık ve puzzle olacak şekilde bunları kestik... Reunion vol. 89431045 kodlu buluşmamızda grup üyelerimize bu puzzle'ları karışık şekilde teslim edip bulmacayı çözmelerini istedik. Epeyce uğraştılar ama deydi :) Hamileliğimizi anladıklarında kopan kıyamet yüzünden "Süper Yeni Happy Moon's" dan [bu o gece oraya taktığım bir isimdi :)  ] kovuluyorduk, ama sallamadık ve şamatamıza her zaman olduğu gibi devam ettik... Her oyunda olduğu gibi puzzle'ı ilk çözen Melis Kalfa olmuştu :) 

O geceden kareler...





Hafta sonu ise Yalova'ya anneanne ve dedeye güzel haberi vermeye gitmiştik...Onlar da bu esşiz habere çok sevinmişlerdi...Babaanne ve dedeye bu güzel haberi verdiğimizde attıkları çığlığın maalesef fotoğrafı yok. Ama eminim ki bu mutluluğu tasvir edecek fotoğraf da dünyada yoktur...

Babacığın Berk...

Nilo'da Tuhaf Haller ve En Anlamlı Çift Şerit !!!

Marsilya tatilinden dönmüştük. Aradan 3 - 3,5 hafta geçmişti. Niloşumda tuhaflıklar gözükmeye başlamıştı. Midesi bulanıyordu, kusuyordu ve fazlasıyla şişmişti. Kramplar giriyordu... Şaşkın ve ne yapacağını bilmez bir ruh hali almıştı bizi.

Sonra Niloşum eczaneden bir gebelik testi aldı ve uyguladı. Geçmek bilmeyen dakikalardı. Sonunda hayatımızın en anlamlı çift çizgisi belirmişti gözlerimizin önünde. O iki çizgi sadece "hamilelik pozitif" manasına gelmiyordu. Bizler için artık o çizgiler hayatın başladığı ve bittiği yerleri gösteriyordu. Artık Defne ile başlıyor Pera ile bitiyorduk... Benim için ise hayatımdaki iki bayanı sembolize ediyordu artık. Niloşum ve henüz doğmamış kızım (en başından beri senin kız olacağını biliyordum sevgili kızım)...

 


Bu güzel haberden sonra dünyalar bizim olmuştu. Yine de emin olmak için hastaneye gidip bir kan testi yaptırdık. Sonuç pozitifti. Artık hamileliğimiz kesinleşmişti. Ne var ki Niloşun ağrıları ve sancıları muazzam bir seviyedeydi. Pendik'teki Remedy Hastahanesine ve Koşuyolu'ndaki Medipol Hastanesi'ne gittik. 2 kez acilden giriş yaptık. Doktorlar bir sorun olabileceğini söylemişlerdi. Yıkılmıştık!!! 

Niloşun kendi doktoru sevgili Fatih Bey yıllık izindeydi ve ona ulaşamıyorduk. Nihayet kendisi birkaç gün sonra iş başı yaptı ve hemen koşa koşa Fatih Bey'e gittik. Ultrason ile muayene etti bizi. Hiç bir sorun olmadığını söyledi, herşey yolundaydı. Sadece gaz sancısı olduğunu söyledi ve magnezyum hapı verdi. İçtik, geçti... Diğer doktorların sorunlu bulduğu ve dünyaları başımıza yıktığı gebelikte sadece sorun "gaz" mış iyi mi!!! Ikındık geçti :)

Hayat ilk kez Defne'mizle o zaman dalga geçmiş ama metanetli kızımız bu olaya gülüp geçmişti belki de fark dahi etmeden :)

Baban Berk...

Defne Pera'nın Tohumları Atılıyor :) - Marsilya Gezisi-

Niloş'umla çok uzun zaman bebek konusunu tartıştık... Tam manasıyla anne-baba olmanın sorumluluğunu taşıyacağımız ve minik perimize hak ettiği özeni, sorumluluğu, ilgili, sevgiyi ve elbette maddi imkanları oluşturana kadar bekledik.

Derken bir gün ikimizde hazır olduğumuzu fark ettik. Artık anne ve babalığı kendimize yakıştırıyorduk. Hayatımıza minik bir peri veya bir kahraman eklemek istiyorduk. (Ne yalan söyleyelim, kesinlikle ve kesinlikle bir kız çocuğu istiyorduk... )

Niloşum hemen kontroller yaptırdı ve son derece sağlıklı bir anne adayı olduğunu öğrendik... Muazzam bir huzurdu bu! Şimdi sıra güzel ve anlamlı bir ana gelmişti...

2013 yılının Kasım ayında iş için Rusya'ya (Moskova ve St.Petersburg) gittim. Birkaç gün orada kaldım. 8-9-10 Kasım... İki hafta sonra da Niloşumla beraber hafta sonunu geçirmeye Fransa'nın Marsilya şehrine gittik. Limana yakın bir ev kiraladık. (öff keyfe bak beee!) Ve cennetten gelen meleğimiz anne karnına burada düştü. Elbette bunu sonradan yaptığımız hesaplardan öğrendik :) 23.11.2013 tarihi Defne Pera'mızın bizden habersiz hayata ilk merhabasıydı adeta...

Hani bu yazıyı kızımız okuduğunda ülkemizin durumu ne olur bilinmez. Avrupa Birliği'ne girmiş olur muyuz, halen Vize derdiyle uğraşmak zorunda kalır mı kızımız bilmiyorum ama, tohumları Fransa'da atılmış bir gence en azından sınırsız giriş-çıkışlı hayat boyu vize verse ya Fransa konsolosluğu, vallahi ispatlarız!!! Pasaportumuzda giriş-çıkışlarımız belli :)  Hani vatandaşlıktan vazgeçtik onu vermezsiniz, biliriz de kızımıza vize verin bari.. Ey Fransa,ey Avrupa duy sesimizi, bu gelen Defne Pera'nın ayak sesleri :)))
Mini tatilimizle alakalı birkaç foto...

Baban Berk...





4 Ağustos 2014 Pazartesi

İsme Karar Verme Maratonu ... (!)

Defne Pera PINAR... Kızımızın ismi artık belli. Biricik meleğimizi Defne Pera olarak çağıracağız. Ancak bu karara varmamız çok çok uzun zamanımızı aldı. Hem de çooook uzun bir zamanı...

Yıllar önce gördüğüm bir rüya vardı. Henüz eşimle evli değildik. Sanırım 5 yıl evvel görmüştüm o rüyayı. 2008 veya 2009 yıllarıydı. O yıllarda Defne'nin annesi biricik eşim Nilay ile evli dahi değildik. Ancak ikimiz de hayatlarımızı birbirimizle kesiştireceğimizi biliyorduk.

Bir gece çok güzel bir rüya gördüm. Rüyama minik bir melek uğramıştı. Niloşla minik güzel bir kız çocuğumuz oluyordu, öpüyorduk kokluyorduk, sarılıyorduk ve ona, onu nasıl sevdiğimizi öpücüklerimizle gösteriyorduk. Rüyamdaki kızın adı "Flora" ydı. O sabah uyandığımda Niloşa dedim ki, seninle dünyalar güzeli bir kızımız olacak ve ismi de Flora olacak. O günden hamileliğin belli bir kısmına kadar geçen yıllar içinde de bu karardan asla vazgeçmedim. Niloş da bu isme alışmıştı. Artık minik kızımızın isminin hikayesi de yazılmıştı.

Gelgelelim işler istediğimiz gibi gitmedi. Flora isminin tıpta garip manaları olduğunu öğrendik ve tam manasıyla yıkıldık... :(  Alternatif arayışları başladı. Pek çok isim düşündük, belki yüzlerce... Yüzlü sayıları onlu sayılara indirdik... Defne, Pera, Lara, Berrak, Duru vb derken işler içinden çıkılmaz bir boyut kazandı.

Derken iki isim koyup seçimi minik kızımıza bırakmaya karar verdik. Yaptığımız onlarca saatlik beyin jimlastiğinden sonra iki isim son elemeye kaldı :)

1. Flora Defne
2. Defne Pera

Dolayısıyla Defne ismi kesinleşmiş oldu. Arkadaşlarımızla yaptığımız oylamada da  Flora Defne galip gelmişti...

Ne var ki içimize sinmemişti. Kulağımıza Defne Pera Pınar ismi daha melodik ve daha tamamlayıcı geliyordu.
Ve biz de sonunda buna karar verdik. Karar aşamasında biricik annesine hak ettiği önceliği verdiğimi de söylemeden edemeyeceğim... O kadar karnında taşıdı, isim konusunda da son sözü söylemek annesine düşer dedim ve Defne Pera'nın ismi kalbimize bu şekilde mühürlenmiş oldu....

Şimdi de kendisini göreceğimiz o ilk günü beklemeye koyulduk...

Hadi bakalım bebeğim gel artık da bitsin bu hasret...

Seni seviyoruz.

Baban Berk...

Defne Pera'nın Blogu Neden Var? Kim yazar, kim okur? Amacı nedir?

Ben Defne Pera'nın babası Berk PINAR. Biricik dünyalar güzeli eşim Nilay PINAR ile beraber henüz doğmamış aşkımıza, hayatımızı adayacağımız kızımıza ileride bu satırları okuması ve ondan önce neler olduğunu, neler yaşandığını anlaması, öğrenmesi için, onun hakkında neler düşündüğümüzü nasıl bir hisle Nilay'ın ona hamile kaldığını öğrendiğimizden itibaren bağlandığımızı bilmesi için yazacağız. Yıllar sonra bu blogu okuduğunda gözünün önünden kendi tarihini geçirecek ve kendi hikayesini izleyecek. Adım adım nasıl büyüdüğünü, nasıl konuştuğunu, ilk kelimelerini, ilk adımlarını görecek... Bir nevi onun hayat hikayesi olacak. Küçücük bir hücreden nasıl bir meleğe döndüğünü kendisi görecek... Ve herşeyden önce anne ve babasının onu şimdiden nasıl özlemle beklediğini, onu daha doğmadan nasıl sevdiğini ve sabırsızlıkla ilk tanışma anının ipini çektiğini bilecek... Seni sen daha doğmadan çok seviyoruz canım kızımız...

Baban Berk...