Uzun bir yoldur yaşam. Kenarları banket, altı mıcır.
Manası da derindir bu yolun...
Varacağın nokta mühim değil, yaptığın seyahattir hayat...
Peki "yol" yalnız başına seyahat çekilir mi? Her gezgin yanına bir yoldaş arar... Derdini anlatıp beraber ağlayacağı, fıkrasına güldürüp beraber güleceği, en saf sevgiyi paylaşıp huzur bulacağı ve "ama" ne olursa olsun yolundan dönmeyeceği, hedeften şaşmayacağı, mesafe uzadıkça, huylarına daha da alışacağı ve öyle kabulleneceği... Güldükçe hoşlanacağı, hoşlandıkça seveceği, sevdikçe tapacağı, bir o kadar da "rağmen"lerine rağmen kanına işleyen, her geçen gün daha da ondan olan bir yoldaş arar her seyyah.
Ne var ki her seyyah bulamaz kanını, canını, yoldaşını...
Bulduğunda da dört elle sarılmalı her seyyah kanına, canına, yoldaşına...
Bendeniz de buldum bundan sekiz yıl evvel yoldaşımı, kanımı, canımı, hayatımın anlamını...
Geçen zaman sadece ilerlediğimiz yol, bir mesafe. Ama dedik ya mesafe değil, yol mühim diye.
İşte o nedenle aynı yoldayız yoldaşım, canım, kanım, karım....
Seninle yürüdüğüm hayat yolundan bir an olsun şaşmayacağım, yönümü hedefimi bir an olsun değiştirmeyeceğim.
Seninle bir bütünüm, seninle tamım, seninle tüm..
Seni çok seviyorum canım "karım", canım "canım", canım "kanım"...
İyi ki doğdun sevgilim, güneşim, ebedi aşkım, yoldaşım...
Nice beraber senelere...